Hazret-i Mevlânâ’nın İslâmî Esâslara ve Hazret-i Muhammed (SAV)’e Bağlılığı

6 Kas 2016

Hazret-i Mevlânâ’nın İslâmî Esâslara ve Hazret-i Muhammed (SAV)’e Bağlılığı

Mevlânâ’nın İslâmiyet’i anlayış tarzını belirtmeye çalışalım:

Mevlânâ, “Muhakkak ki sizin, Allah’ın yanında en kerîm olanınız Allah’dan çok korkup, günah işlemeyeninizdir.”meâlindeki âyetin şuuruyla dâima Kur’ân hükümlerinin âdabına riayet ederek Allah’ın haram kıldığı şeylerden çekinmiş; nefsinin hazlarmı terketmiş, olgunluğu elde etmeye mânî olan şeylerden el çekmiş; hülâsa Allah’tan kendisini uzaklaştıracak şeylerin hepsinden dâima sakınmış, gerçek takva sahibi bir şahsiyettir.
ı. Hazret-i Mevlânâ İslâmî Esâslardan Sapmadı

Şems ile karşılaştıktan sonra, muhitin hazım ve idrâk edemeyeceği bir âleme giren Mevlânâ, bütün vecd (kendinden geçerek ilâhî aşka dalma) ve istiğrak (mânâ âlemine dalarak dünyadan habersiz olma hâli) içinde dahi bir an İslâm’ın esaslarından hârice bir adım atmamıştır.

2. Hazret-i Mevlânâ’da İbâdet Şuuru

Mesnevî’sinde:

“Bizim Rabbimiz ‘Secde et ki, Allah’ın yakınlarından olasın’ buyurmuştur. Bizim bedenlerimizin secdesi, ruhlarımızın Allah’a yaklaşmasına sebeptir.”diyen Mevlânâ, Allah sevgisini yalnız fikir ve mânâ olarak kabullenmez, üzerine farz olan ibâdetleri aşkla îfâ ederdi.

Eflâkî şöyle naklediyor:

“Mevlânâ, Ezân-ı Muhammedi’yi işitince, elleriyle dizlerinin üzerine basıp, olanca heybetiyle ayağa kalkar:

“Ey kendisiyle rûşen olan canımız! Adın ebediyete kadar kalsın” der; bunu üç defa tekrarlar, sonra:

“Bu namaz, oruç, hac ve cihâd, itikadın şahididir.

Hediyeler, armağanlar ve sunulan şeyler benim seninle hoş olduğumun, seni sevdiğimin şahididir.”

“Eğer Allah sevgisi, yalnız fikir ve mânâ olsaydı senin oruç ve namazının zahirî suretleri de kalmazdı, yok olurdu.” diyerek tam bir tevazu ve niyazla namaza dalardı.

3. Hazret-i Mevlânâ Kur’ân-ı Kerîm’e Hayran, Hazret-i Muhammed’e Kurbân’dır

Mevlânâ, şu rubâîsiyle Kur’ân-ı Kerîm’e ve Hazret-i Muhammed (SAV)e bağlılığını apaçık ilân ederek:

“Canım bedenimde oldukça Kur’ân’ın kuluyum;

Seçilmiş Muhammed in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden, bundan başka bir söz naklederse,

O nakledenden de bezmişim ben, bu sözden de bezmişim.” demektedir.

4. Hazret-i Mevlânâ’nın Hüviyeti

Mevlânâ’nm eserleri ve yaşayışı dikkatlice tedkik edildiğinde, rahatlıkla şöyle söylenebilir:

Mevlânâ kendi ilmini, Hazret-i Muhammed’in ilminde; irfanını, Hazret-i Muhammed’in irfanında; benliğini, Hazret-i
Muhammed’in benliğinde; hâsılı bütün varlığını, O’nun varlığında yok ederek manevî hüviyetini, Hazret-i Muhammed’in manevî hüviyetinin parlak meş’alesi nurundan yakıp uyandırmıştır.

Nitekim kendisi de, bu hakikati şu mısralarında belirtmektedir:

“Biz Allah’ın sâyesiyiz, Mustafâ’nın nûrundanız.

Sedef içine damlamış çok kıymetli bir inciyiz. Herkes suret gözüyle bizi nereden görecek? Biz Kibriya’nın (büyüklük ve yücelik sahibi Allah’ın) su ve balçık içinde belirmiş nuruyuz”

5. O’nun İnsana Bakış Dâiresinin Merkezi

Bilinmelidir ki, Mevlânâ’nm, bir kâmil mürşid olarak manevî vazifesi, yaratılışın gayesi çerçevesinde, insanların hidâyetine ve ebedî saadetine vesîle olabilmektir. Bu İlâhî gayenin gayreti ve yüklendiği manevî vazifenin şuuruyla:

“Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız Şeri’at’de (âyet, hadis, icmâ-yı ümmet ve kıyâs-ı fukahâ üzerine kurulmuş olan din kâidelerinde) sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır.” demektedir.
6. O’nun Engin Hoşgörüsündeki Sır, Nur, Şuur, Huzur

O’nun engin hoş görüsünde Tevhîd’in sırrı, Kur’ân’m nuru, îmânın şuuru ve Muhammedi ahlâkın huzuru vardır.

Mevlânâ’nm, tevhidin neş’esi ve Muhammedi feyzin coşkunluğu ile özünde olan engin hoşgörüsünü yaşayışı ile de, nükteli bir biçimde, ortaya koyduğunu görmekteyiz. Zâten Mevlânâ’nm şahsiyetindeki olgunluk ve bariz vasıf, söylediğini yaşaması ve fikrini hareketiyle göstermesidir. Bu hususa bir misâl verelim:

Bir semâ meclisinde Mevlânâ, semâ etmektedir. Birdenbire Hristiyan sarhoş sema’a girer. O sarhoş heyecanlar göstererek Mevlânâ’ya çarpmaktadır. Bunun üzerine dostlar o sarhoşu incitirler. Mevlânâ, o sarhoşu incitenlere hitaben:

“Şarâbı o içmiştir, sarhoşluğu siz ediyorsunuz” buyurur. Dostlar, o sarhoşu tanıtmak için, cevaben:

“Tersâdır (hıristiyandır).” dediklerinde Mevlânâ, tersânın diğer, korkak ve korkan, mânâsını îmâ ederek:

“O tersâ (korkar ve korkan) ise siz niçin değilsiniz?” der ve dostlar, yaptıkları hatâdan dolayı özürler dilerler.”

Hayatı
About Mevlana Rumi

http://www.mevlanamuseum.com

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir