Hz. Mevlânâ’nın Sandukası, Selçuklu, 1274.

10 Kas 2016

Hz. Mevlânâ’nın Sandukası, Selçuklu, 1274.

Hz. Mevlânâ’nm 1273 yılında Hakk’a vuslatı üzerine, Konyalı Genak oğlu Hümâmeddin Mehmed ile Tebrizli Selim oğlu Mimar Abdülvâhid tarafından fırınlanmış ceviz ağacından yapılmıştır. Sanduka kafes biçiminde olup, uzunluğu 291 cm., yüksekliği 265 cm.dir. Sandukanın yüzeyi geometrik, bitkisel motifler ve yazı kuşakları ile bezenmiştir.

Mevlevi kaynaklarında, Sultan Veled’in 1312 yılında vefatı üzerine Hz. Mevlânâ nm mezarının yanma defnedilmesinden sonra, sandukanın Hz. Mevlânâ’nm babası Bahâeddin Veled’in kabrinin üzerine konulduğu; bir başka rivayette ise Kânûnî döneminde Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled’in kabirleri üzerine mermer sanduka yaptırıldıktan sonra kaldırıldığı anlatılmaktadır. Sandukanın, Hz. Mevlânâ’nm babasının kabrinin üzerine alınması hususunda: “Hz. Mevlânâ vefat edince, cenazesi, babası Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled’in mezarının yanına getirilirken, babası oğlunun büyüklüğüne, ilmine hürmeten ayağa kalkmış, ona baş ucunda yer vermiştir. ” hikâyesi de anlatılmaktadır.

Sandukanın alınlığında, yanlarında ve arka kapağında kabartma tekniğinde yazılmış kitabeler bulunmaktadır. Sanduka üzerinde yer alan kitabeler Yusuf Akyurt tarafından dilimize şu şekilde çevrilmiştir.315 316“Bu kabri ziyaret eden mutlaka kutlu ue uğurlu olur. Bu kabir Belhli Hüseyin oğlu Muhammed’in oğlu Mevlânâ Muhammed’in istirahat yeridir. O, doğular ve batılardaki âlimlerin sultânıdır. Tanrının karanlıklar içinde parlayan nûrudur. İmamoğlu, imamoğlu imamdır. İslâm’ın direğidir. Celâl ve ikrâm sahibi Tanrının huzûruna haklı olarak iletendir. Âyetleri, nişanları yıkılmış olan din yolunun nişanlarını meydana çıkarandır. Alâmetleri zail ve belirsiz olan Hak ve yakîn yollarının aydınlatanıdır. Hâli ve ahlâkı ile arş hazînelerinin anahtarıdır. Sözüyle, sohbetiyle Fars definelerini gösterendir. Hakikat çiçekleri ile mahlûkâtm gönül bahçelerini süsleyendir. Kemâl göz bebeğinin nûrudur. Cemâl sûretinin ruhudur. Âşıkların göz bebeklerinin temerküz noktasıdır. Dünyadaki âriflerin boyunlarını Tanrı sevgisi gerdanlığı ile donatandır. Kur’ân-ı Kerim’in gizli mânâlarını kavrayandır. Allah’a ait bilginlerin medârıdır. Âlimlerin kutbudur. Bütün nefisleri diriltendir. Hakk’ın, milletin ve dinin celâlidir. Peygamberlerin vârisidir. Tam ve kusursuz velîlerin sonudur. Yüksek mertebeler, makamlar, yüce fazilet ve menkıbeler sahibidir. Merhameti bol olan Tanrının alkışları ve selâmları kendisinde dâim olsun. Mevlânâ Muhammed, Allah onun sırrını muazzez ve mukaddes etsin ve kabrinin toprağını mis gibi kokutsun. Altı yüz yetmiş iki yılının Cemâziyelâhir ayının beşinci yünü geldiği yere göçtü. Bu sandukayı Selim oğlu Abdülvâhid yaptı. Tanrı onu yarlıgasın”

“Ölüm gününde benim tabutum giderken zannetme ki bende bu cihânın derdi kalmıştır. Benim için ağlama ve yazık yazık deme. Felâket, şeytanın tuzağına tutulmaktadır ki, o gibi kimselere hayıflanmak gerektir. Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık, diye bağırma. Bana Sevgilimle buluşma, görüşme o zaman nasip olacaktır. Beni mezara koyduklarında elvedâ, elvedâ diyeferyâd etme. Mezar, cennetlerdeki cemiyetler ile dünya arasında bir perdedir.

İnmesini gördüğün şeyin çıkmasına da intizâr et. Güneşin, ayın batması niçin ziyan olsun. Sana batma görünen, hakikatte bir doğmadır. Mezar bir hapishane gibi görünse de rûhun kurtuluş yeridir. Hangi dâne yere gömüldü de bitmedi. İnsan dânesi hakkında şüphe neden hâsıl oluyor. Hangi kova aşağıya indi de dolu olai’ak çıkmadı. Can Yûsuf u için kuyudan feryâd üfigâne sebep ne. Ağzını bu cihete kapadıktan sonra o tarafa açacaksın, senin hây u hûyun lâmekân boşluğunda devam edecek

“Benim toprağımdan eğer buğday çıkar ve ondan ekmek pişirirsen mest ü hayranlığın artar. Onun hamuru ve ekmeği deli gibi olur. Tandırından sarhoş evi gibi tarap ve nağmeler çıkar. Eğer benim kabrimi ziyarete gelirsen, sana kabrimin üstündeki balıksırtı raksân görünür. Kardeş! Benim kabrime defsiz gelme; Çünkü Tanrı’nın meclisinde gamlı durmak yakışmaz. Çenesi bağlı olarak mezarda uyuyanın ağzı o dildârın afyonunu çiğner.

Eğer, o kefenden bir parçasını göğsüne bağlarsan ruhundan harâbâtlığa doğru bir kapı açılır. Artık her cânipten sarhoşlann çeng nağmelerinin sesi gelir. Her işten belâ ve bedkâr doğar. Beni Hak, aşk şarâbından yaratmıştır. Ben büsbütün aşkım, her ne kadar ölüm beni sürtmüş ve ezmişse de, ben sarhoşum, benim aslım aşk şarâbıydı. Sarhoş olmadan şaraptan bahsedersen ne çıkar. Benim rûhum bir kere Tebrizli Şemseddin’in ruhunun bulunduğu burca uçarsa bir daha gelmez.”

yazılıdır.

Ahşap Eserler
About Mevlana Rumi

http://www.mevlanamuseum.com

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir