Sultan III. Murad tarafından Derviş hücreleri ile birlikte 1584’te bazı bölümleri iki katlı olarak yaptırılan Matbah, 1867’de onarım görür. Basık kemerli, mermer söveli giriş kapısından sonra üzeri beşik tonozla örtülü koridorla girilen Matbah’m sağ tarafında Âteşbâz Velî Makâmı olarak kabül edilen, yemeklerin pişirildiği ocaklar ile sol tarafında canların kaldıkları ikinci kata çıkılan merdivenin altında “Saka postu” olarak adlandırılan sekili kısım bulunur. Saka postunun hizasında bulunan ahşap kapıdan mutfağın bodrum katma inilir. Mutfağın güneyinde çapraz tonoz örtülü, yerden yüksek ahşapla kaplanmış seki hâlindeki bölümde semâ talimi yapıldığını gösteren iki adet semâ talim çivisi bulunmaktadır. Doğu, güney ve batı yönüne açılan sekiz pencere bulunan Matbah’ta günümüzde Kazancı Dede, Pazarcı, Nevniyâz, semâ talîmi yapan dervişler ile Mevlevî sofrası ve sohbet âdâbı canlandırılmaktadır.
Sadece yemek değil, dervişlerin gönüllerinin de pişirildiği bu mekân, hem Mevlevîliğe kabûlün, başlangıcın; hem de vefat eden dervişlerin cenazeleri burada yıkandığı için, Dergâh’tan uğurlanmanın makâmıdır.
Çile, bir tasavvuf terimi olarak 40 (kırk) gün müddetle küçük, temiz ve sâkin bir yerde yeme, içme ve uykuyu azaltarak ibâdet ve riyâzetle meşgûl olma anlamına gelir. Muhtelif tarîkatlerde dervişler, çilehâne veya halvethâne adı verilen küçük hücrelerde çileye soyunurlar. Mevlevîlikte ise 1001 (binbir) gün müddetle usûl ve âdâba uygun olarak 18 (on sekiz) değişik hizmet, matbah-ı şerifte görülür. Mevlevîliğin merkezi olan Konya Âsitânesinden başka Afyon, Kütahya, Galata, Yeni Kapı, Halep, Kâhire gibi fizikî şartları uygun olan mevlevîhânelerde de çile çıkarılır. Derviş adayları Hz. Pîr’in “Beri gel, daha beri daha beri” diye çağıran sesine kulak vererek önünde boyun büktükleri kapıda “Ey kapılar açan Allahım bana da hayırlı kapılar aç” niyâzmda bulunurlar. Çünkü “Âşıklar Kâbesi” olan Mevlânâ Dergâhı gönül hastalıklarının şifâ bulduğu ve noksanların tamamlandığı yerdir. Çileye tâlib olan Nevniyâz, Matbah-ı Şerifte nevniyâz makâmı da denilen saka postunda 3 (üç) gün boyunca oturur. Yapacağı hizmetleri görür ve bu yola girmeyi kabûl ederse 3 (üç) günün sonunda ikrân alınmak üzere Aşçı Dede’nin huzûruna çıkarılır. İkrâr verip 18 (on sekiz) günlük ayakçılık hizmetini tamamlayan can, arakiyye,
mutfak tennûresi ve elifi nemed giydirilerek Kazancı Dede’ye teslîm edilir. Can, manevî mürebbî sayılan kazancı dede nezâretinde 1001 (bin bir) gün boyunca ayakçılıktan başlayarak çerâğcı, siipürgeci, pazarcı, bulaşıkçı, âbrîzci, çamaşırcı gibi 18 (on sekiz) değişik hizmeti görür. Kendisine Mevlevîliğin târihçesi hakkında bilgi verilir, Farsça öğretilir, Mesnevi yanında lüzumlu eserler okutulur. Kâbiliyetine göre hat, mûsikî, tezhib, şiir talîm ettirilir ve semâ çıkarttırılır. 18 (on sekiz) değişik hizmeti yapmakla geçen 1001 (bin bir) günün sonunda husûsî kıyâfetler giydirilen ve sikke tekbîrlenen dervişin tennûresi kefeni, hırkası kabri, sikkesi de kabir taşını temsil eder. Bu sûretle Mevlevî Dervişleri “ölmeden önce ölme” sırrına erer. Bir bakıma ham geldikleri dergâhın matbahındaki ocakta pişer ve yanarlar. Çilesini tamamlayan dervişe “Dede” ünvânı verilir ve hücre tahsîs edilir.
Mevlânâ Dergâhı’nın, Çelebi Konağının arkasında ikinci bir mutfağı daha vardır. Küçük bir fırın ile ocağın bulunduğu bu bölüm 1985-2011 yılları arasında Kültür Müdürlüğü yemekhanesi olarak kullanılmış, yapılan restorasyon sonrası “Mevlânâ Müzesi İhtisas Kütüphanesi” olarak düzenlenmiştir.