Hatırlara gelebilecek, “Şems mi Mevlânâ’yı aradı; Mevlânâ mı Şems’i?” sorusuna şöyle cevap verebiliriz:
Şems, Mevlânâ’yı; Mevlânâ da Şems’i aramıştır.
Şems Mevlânâ’ya âşık ve taliptir; Mevlânâ da Şems’e âşık ve taliptir. Çünkü âşık, aynı zamanda maşuk; maşuk aynı zamanda âşıktır. Mevlânâ der ki:
“Dilberler (gönlü alıp götürenler, mânevi güzeller) âşıkları, canla başla ararlar. Bütün maşuklar, âşıklara avlanmışlardır.
Kimi âşık görürsen bil ki maşuktur. Çünkü
o, âşık olmakla beraber maşuk tarafından sevildiği cihetle maşuktur da.
Susuzlar âlemd e su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar.”