Hazret-i Şems’in Kayboluşu

Şems’in Konya’ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlânâ da hasretin sıkıntılarından kurtuldu. Artık Şems’in şerefine ziyafetler verildi; semâ meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk içinde geçen günler pek çok sürmedi; dedikodular ve can sıkıcı durumlar yeniden başladı.

Şems, o bahtsız dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu, gönüllerinden sevginin uçup gittiğini, akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya uğraştıklarını bildi; Sultan Veled’e dedi ki;

“Gördün ya, azgınlıkta yine birleştiler. Doğru yolu göstermekte, bilginlikte eşi olmayan Mevlânâ’nın huzurundan beni ayırmak, uzaklaştırmak, sonra da sevinmek istiyorlar.

Bu sefer öylesine bir gideceğim ki, hiç kimse benim nerde olduğumu bilemeyecek.

Aramaktan herkes acze düşecek, kimse benden bir nişan bile bulamayacak.

Böylece birçok yıllar geçecek de yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek.”
İşte Sultan Veled’e böyle yakman Şems, 1247, 1248 tarihinde Konya’dan ansızın gidip kayboldu.

Şems’in kayboluşundan sonra Mevlânâ, herkesten onun haberini soruyordu. Kim onun hakkında aslı esası olmayan bir haber bile verse ve Şems’i falan yerde gördüm dese, bu müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükrânelerde bulunuyordu.

Bir gün, bir adam, Şems’i Şam’da gördüm, diye haber verdi. Mevlânâ buna, tarif edilemiyecek şekilde sevindi ve o adama, üstünde nesi varsa bağışladı. Dostlardan birisi, bu adamın verdiği haber yalandır, o Şems’i hiç görmemiştir, dediğinde Mevlânâ şu cevabı vermiştir: “Evet, onun verdiği bu yalan haber için üstümde neyim varsa verdim. Eğer, doğru haber verseydi, canımı verirdim.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir