Mevlânâ ile Şems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet buluştular; görüştüler.
Bu tarihte Şems altmış, Mevlânâ, otuz sekiz yaşında idi.
Bu iki ilâhî âşık, bir müddet yalnızca bir
köşeye çekilerek kendilerini tamamiyle Hakk’a verdiler ve gönüllerine gelen ilâhî ilhamlarla sohbetlere koyuldular.
Sultan Veled der ki:
“Ansızın Şems gelip ona ulaştı; ona mâşûkluk
(sevilen, sevgili olmanın) hâllerini anlattı, açıkladı. Böylece de sırrı yücelerden yüceye vardı. Şems, Mevlânâ’yı şaşılacak bir âleme çağırdı; öyle bir âleme ki, ne Türk gördü o âlemi ne Arap.”