Hazret-i Mevlânâ’yı Yetiştiren Mutasavvıflar

a. Sultânü’l-Ulemâ Şeyh Bahâeddin Veled Hazretleri

Önceki bahislerde şahsiyetini belirtmeye
çalıştığımız Bahâeddin Veled, Mevlânâ’nm ilk mürşididir. Yâni Mevlânâ’ya Allah yolunu öğretip, tasavvuf usulünce hakikatleri ve sırları gösteren tarikat şeyhidir.

Bütün İslâm âleminde yüksek itibar ve şöhrete sahip olan Bahâeddin Veled, Selçukluların Sultânı Alâaddin Keykûbad’dan yakın alâka ve sonsuz hürmet görür.

Bahâeddin Veled, 3 Mayıs 1228 tarihinde Selçukluların baş şehri Konya’yı şereflendirip yerleştikten kısa bir süre sonra, son derece samimi dindar olan Sultan Alâaddin Keykûbad (saltanat müddeti 1219-1236), sarayında Bahâeddin Veled’in şerefine büyük bir toplantı tertip etti ve bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevî terbiyesi altına girdi.

Sultânü’l-Ulemâ’ya gönülden bağlı olan Sultan Alâaddin onu hayranlıkla şöyle över:

“Heybetinden gönlüm tir tir titriyor; yüzüne bakmaktan korkuyorum.

Bu eri gördükçe, gerçekliğim, dinim artıyor. Bu âlem, benden korkup titrerken ben, bu adamdan korkuyonım; yâ Rabbî, bu ne hâl? İyice inandım ki o, cihanda nâdir bulunan ve eşi benzeri olmayan bir Allah dostudur.”

Dünya sultânına hükmeden, eşsiz Allah dostu mânâ ve gönül sultânı Bahâeddin Veled, 24 Şubat, 1231 tarihinde Cuma günü kuşluk vaktinde ebedi âleme göçtü. Geriye Muhammed Celâleddin gibi bir hayırlı oğul ile Maârif gibi bir eser bıraktı.

Sultânü’l-Ulemâ, sâdece duygu ve düşüncelerini açıkladı, şöhret peşinde koşmadı. Etrafındakileri yetiştirdi ve onları dâima aydınlattı.

Bahâeddin Veled Hazretlerinin Eseri Maârif:

Maârif, Bahâeddin Veled’in meclislerinde anlattıklarının, va‘z ve nasîhatlarmm bizzat kendisi tarafından yazılarak bir araya getirilmesiyle meydâna gelmiş tasavvufî, ahlâkî bir eserdir. Konusu, muhtevası ve üslûbu ile birinci derecede tasavvufî bir eser olan Maârif, hem kitap hem de Mevlânâ üzerindeki tesiri bakımından büyük bir önem taşır.

Seyyid Burhâneddin Hazretlerini Bekleyiş

Bahâeddin Veled’in irtihalinde Mevlânâ yirmi dört yaşında idi. Babasının vasiyeti, dostlarının ve bütün halkın yalvarmaları ile babasının makamına geçti, oturdu.
Mevlânâ, babasından sonra, Seyyid Burhâneddin ile buluşuncaya kadar, bir yıl mürşidsiz kaldı. 1232 tarihinde babasının değerli halîfesi Seyyid Burhâneddin-i Muhakkik-i Tirmîzî, Konya’ya geldi. Mevlânâ onun manevî terbiyesi altına girdi.

b. Seyyid Burhâneddin-i Muhakkik-i Tirmîzî Hazretleri

Seyyid Burhâneddin, mertebesi çok yüksek bir kâmil mürşid idi. Maârif adlı eseri irfanının delilidir. Kendisine, dâima kalplerde bulunan sırları bilmesinden dolayı, Seyyid Sırdan denirdi.

Seyyid Burhâneddin, tâ çocukluk yıllarında bir lâlâ gibi omuzlarında taşıyıp dolaştırdığı Mevlânâ’ya dedi ki:

“Bilginde eşin yok, seçkinsin. Ama baban hâl (manevî makam) sahibiydi; sen de onu ara, kaiden (sözden) geç.

Onun sözlerini iki elinle kavramışsın; fakat benim gibi onun hâliyle de sarhoş ol. Böylece de ona tam mirasçı kesil; cihâna ışık saçmada güneşe benze.

Sen zahiren babanın mîrasçısısın; ama özü ben almışım; bu dosta bak, bana uy.”
Mevlânâ babasının halifesinden bu sözleri duyunca samimiyetle onun terbiyesine teslim oldu.

Mevlânâ candan, samimiyetle, Seyyid Burhâneddin’i babasının yerine koydu ve gerçek bir mürşid bilerek gönülden, tam dokuz yıl ona hizmet etti. Bu zaman zarfında,

o kâmil mürşidin kılavuzluğu ile mücâhede (nefsi yenmek için gayret sarf ederek) ve riyazetle (dünya lezzetlerinden ve rahatından sakınarak perhizle) meşgul olup, o kâmil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle pişti, olgunlaştı, baştan ayağa nur oldu; kendinden kurtuldu, mânâ sultânı oldu. Nitekim, Mesnevî’sindeki şu iki beyit, piştiğinin, kâmil insan mertebesine ulaştığının ifadesidir:

“Piş, ol da bozulmaktan kurtul… Yürü, Burhân-ı Muhakkik gibi nur ol.

Kendinden kurtuldun mu, tamâmiyle Burhân olursun. Kul olup yok oldun mu, sultan kesilirsin.”

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir