Hazret-i Mevlânâ’nın Eğitimci Yönü

1. O’nun insana Bakışı:

Mevlânâ, insana fâsık (günahkâr) da olsa, kâfir de olsa, engin bir görüşle ve rahmet dolu bir nazarla bakmıştır. Çünkü o, Mesnevî’sinde de ifade ettiği gibi Allah’ın, fâsık ve putperest de olsa, kendisini çağırana icabet edeceğini müdriktir.

Mevlânâ, Muhammedi feyze tam mazhar olarak rahmet mâdeni olmuş, Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulan:

“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” mealindeki İlâhî müjdenin hakikatine ermiş bir Allah dostudur. Onun içindir ki, bütün insanlığa coşkunlukla:

“Ümitsizlik semtine gitme; ümitler vardır. Karanlık tarafa gitme; güneşler vardır.” diye haykırır.

Kâmil insan olarak, böylesine, İlâhî rahmet ve Rahmânî ümitlerle dopdolu olan Mevlânâ’nm hiç kimseye hor bakmayacağı gayet tabiîdir ve hassasiyetle şu tavsiyede bulunur:

“Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Olur ya, müslüman olarak ölebilir. Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamiyle yüz çeviriyorsun?”
2. O’nun Halka Bakışı

Mevlânâ’nm nazarında, kim olursa olsun, her şeyden evvel insan vardı. Halk tabakasından olsun, yüksek tabakadan olsun, onun için fark etmezdi. Bilakis halka pek merhametliydi. Gariplere karşı dâima gönül alıcı davranırdı.

Mevlânâ bir gün Ilıcaya gitti. Emir Alim Çelebi, daha önce davranarak hamama vardı ve Mevlânâ’nm dostlarıyla beraber kalabilmesi için bütün insanları hamamdan dışarı çıkarttı, sonra havuzu kırmızı ve beyaz elmalarla doldurttu. Mevlânâ içeri girdiği vakit, hamamın soyunma yerinde insanların acele ile elbiselerini giydiklerini ve havuzun da elmalarla dopdolu olduğunu gördü. Emir Âlim Çelebi’ye hitaben dedi ki:

“Ey Emir Âlim! Bu insanların canları elmadan daha mı az kıymetli ki, onları dışarı edip havuzu elmalarla doldurdun. Onlardan biri, elmaların otuz mislidir. Yalnız elmalar değil, bütün dünya ve içindeki şeyler, insanlar için değil midir? Eğer beni seviyorsan, söyle de hepsi hamama girsinler. Fukarası, zengini, sağlamı ve zayıfı dışarıda kalmasın ki, ben de onların davetsiz misafiri olarak suya girebileyim, onların sayesinde biraz dinlenebileyim.”
3. O, Çevresine Rahmettir

Etrafindakilerin ve kendisi ile oturup kalkmak isteyenlerin, sultanlar, emirler, zenginler ve hep ileri gelen kimseler olmasına rağmen Mevlânâ, daha çok fakirlerle, zaruret içinde olanlarla düşüp kalkardı. Müridlerin çoğu da, zâten hor ve hakir görülen kimselerdi.

Müridlerini kınayanlara, Mevlânâ’nm verdiği cevap dikkat çekicidir.

“Benim müridlerim iyi insanlar olsalardı, ben onların müridi olurdum. Kötü insan olduklarından, ahlâklarım değiştirip iyi olmaları, iyiler ve iyi amel eden insanların arasına girmeleri için müridliğe kabul ettim. Allah’ın rahmetine mazhar olanlar kurtulmuşlardır, fakat lânetine uğramışlar tedaviye muhtaç hastalardır. İşte biz bu lânetlikleri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik.”

4. O’nun Aileye Bakışı

a- Hazret-i Mevlânâ İnce Ruhlu Nâzik Bir Baba

Mevlânâ, ince ruhlu, gayet hassas ve nâzik bir baba; gönül almakta, gönül okşamakta ve kadirşinaslıkta örnek bir aile reisidir.

Gelini Fatma Hatun’a ve oğlu Sultan Veled’e gönderdiği mektupları okuduğumuzda, onun ince ruhunu, nezâketini ve kadirşinaslığını açıkça görmekteyiz.

Gelinine hitap ederken kullandığı:

“Bizim de gönlümüzün, gözümüzün ışığı aydınlığı; âlemin de gönlünün ve gözünün ışığı, aydınlığı…”

“Canın canıma karışmıştır, birleşmiştir. Seni inciten her şey beni de incitir… Sizin gamınız, on kat fazlasıyla bizimdir. Sizin düşünceniz, tasanız; bizim düşüncemiz, tasamızdır…Aziz oğlum Bahâeddin sizi incitirse, gerçekten sevgisini ve gönlümü ondan alırım…” ifadeleri onun hassas ruhunun, nezâketinin ve gönül okşayıcılığının delilidir.

b- Hazret-i Mevlânâ Kıymet Bilen Bir Dost

Oğluna hitaben yazdığı mektubundaki şu cümleler de onun kadirşinas şahsiyetinin aynasıdır:

“Pâdişâhımız Şeyh Selâhaddin’in kızının hatırına riâyet etmeniz için şu birkaç satır yazıldı… Allah için şu babanızın yüzünü, kendi yüzünü, bütün soyumuzun sopumuzun yüzlerini ak etmek istersen, onun hatırını
aziz, ama pek aziz tut, onu can ve gönül tuzağıyla avlamak için her günü ilk gün, her geceyi gerdek gecesi say…”

c- Hazret-i Mevlânâ Gönül Alıcı; Örnek Bir Baba

Mevlânâ’nm, davranışıyla ve tavsiyesiyle, nasıl bir baba ve nasıl bir ruh terbiyecisi olduğunu anlamak için de Sultan Veled’in şu hâtırasını okuyalım:
“Birgün bana büyük bir ruh bezginliği ve iç sıkıntısı geldi. Beni bezgin ve sıkıntılı gören babam: ‘Birinden mi incindin de böyle sıkıldın?’dedi. Ben: ‘Bilmiyorum, bu ne hâldii’?’ dedim.

Babam kalkıp eve gitti ve bir müddet sonra, kurt postunu çevirip başına ve yüzüne geçirmiş bir hâlde ve çocukları korkuttukları gibi ‘Bu! Bu! Bu!’ yaparak yanıma geldi. Babamın bu hoş hareketinden bana bir gülmedir geldi; anlatılamayacak derecede güldüm. Yere kapanarak ayaklarını öptüm. Babam: ‘Bahâeddin! Eğer bir güzel sevgili sana sıkı sıkıya bağlansa, dâima seninle şaka, şenlik etse ve birdenbire yüzünün şeklini değiştirip gelse ve sana ‘Bu! Bu! Bu!’ dese ondan hiç korkar mısın?” buyurdu. Ben de “Hayır, korkmam.” dedim. Buyurdu ki:

“Seni sevindiren, seni sevinç ve neşe içinde tutan sevgili, seni üzen ve kendisinden sıkıntı duyduğun aynı sevgilidir. Hep O’dur, hep O’ndandır ve O’ndan feyizlenirsin. O hâlde niçin boş yere üzgün duruyor, sıkıntının elinde âciz kalıyorsun?”

“İçinde sıkıntı görünce onun çâresine bak; çünkü dalların hepsi kökten biter. İçinde genişlik, ferahlık görünce ona su ver. Kalb ferahlığının verdiği meyveyi de, dostlara ve ahbaplara sun.”

119

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir